|
|
|
Uzmanlara göre uyku birkaç devreden oluşmaktadır. Uykusu gelen insan yatağına yatar ve gözlerini kapatır. Kısa süre sonra göz kapakları belli belirsiz titremeye başlar. İnsan o sırada uykuya dalmıştır ve rüya görmektedir. Bazen doktorlar, hastalarına belirli ilaçlar verirler. Bu ilaçlar uykuyu derinleştirebilir ve rüyaları da etkileyebilir. Bu durumda rüya da görülmeyebilir. Ancak ilaç almadan uyuyan bir insan mutlaka rüya görür. Rüyalar renkli ya da siyah beyaz olabilir. İnsanların çoğu, siyah beyaz rüya gördüklerini söylemektedirler. Yapılan araştırmalara göre kadınlar erkeklere göre daha renkli rüyalar görmektedirler.
Rüyalar, genel olarak üçe ayrılmaktadırlar.
|
|
 |
Şansı yaver nadir gidenler bilir her verilen karararın nasıl hatalarla dolu olduğunu.
Halbuki her karar başta doğru gibi gözüküyor kişiye ama sonrası hüsran ve hayal kırıklığı.
Daha sonra bundan kurtulmak için hayal kurmamaya karar vermek, sancılı bir uygulama süreci ve tabiki yanlızlık. İnsan bazen aynaya baktığında bile yanlız
hissediyor kendini.. Bu ne yaman kumpastırki o yanlızlığığın tek mimarıda kendinsin.
Bu kadar acımasız olmıyım yinede tek mimar ben değilim.
Sahte hayatlarla konuşmak için sahte oluyorsun yavaşça ve usulca. Sonra cümleler bitiyor.
Naber nasılsın, iyyiyim sen nasılsın vs. Bazen bu sahte hayat öyle ezber oluyorki aynı anda soruluyor aynı sorular
- Nasılsın ?
- Nasılsın?
Sonra abuk subuk bir gülümseme, tiksinç bir yapı ve ezber hayat öyküleri.
Kurtulmaya çalıştıkça susuyorsun, sustukça doluyorsun, doldupta susmaya devam ettikçe daha fazla susuyorsun.
Ve yanlızlık,... ama bu bilinenlerden değil sonsuz olan ! Belkide ölüm bile bu kadar yanlız değil, yani öyle böyle değil. İnsanın iliklerine kadar hemde.
İçindeki yaşama sevincini öldüren, bişeyler yapma hırsından uzaklaştıran pislik bir aşifte.
Reklamlarda duyduğun kardelen ayşe şakkısını tutturup söylüyorsun ara ara hafif bir nefes alış sağlıyor ama hepsi o kadar işte sonra tekrar tıkanıyorsun.
Sevmiyorum, özlemiyorum ve istemiyorum ! Sadece tiksiniyorum sizden kendimden su hariç herşeyden....
Hapsu34
EN İYİ İKİ ARKADAŞ
Ona göre bu şehir kalabalıktı. Aynı zamanda her şey birbirine benziyordu.
Korkuyordu.... Çevresinden, evinden, kendsinden ve hatta bu hayattan... yaşamaktan korkuyordu. Acı veriyordu her şey ona. Gördüğü her şey...
Önceleri severdi dünyayı... kuşları, böcekleri, çocukları, hayatı, hatta ve hatta Tanrı'yı... Hz. Adem'i cennetnden kovduğunu öğrendiğinde bile seviyordu onu.
Ta ki en iyi iki arkadaşını kaybedene dek.__
Kaybetmişti onları, artık oksijenl solunum dahi yapmak istemiyordu ve ölmek için seçenekler sunuyordu kendine:
a) bıçak
b) karbonmonoksit zehirlenmesi
c) haplar
d) camdan atlamak
e) hiçbiri
Belkide hiçbirini yapmayarak zaten ölmüştü... öldüğünün farkında olmadan tekrar ölmek ister mi insan ?.. diye devamlı monolog yapıyordu çaresiz bir halde...
Bir gün evde yapayalnızdı, belki hayatta da... bir gün dediğime bakmayın aslında hergün evde yapayalnızdı. Sadece bu drama başlamak için böyle söyledim. Evet evde yapayalnızdı. Hergün düşündüğü şeyleri tekrarlıyordu beyni ona. Sanki çin işkencesi yaşıyordu. Hatırlamak istemiyordu. Ama ne yazık ki her şey onları ve olanları hatırlatıyordu ona. Mikail bile ona düşmandı. Çünkü ne zaman yağmur yağsa film başa sarıyordu.
"EN İYİ İKİ ARKADAŞ"
yakında sinemalarda...
O da istemez miydi en iyi iki arkadaşıyla beraber olmayı. İsterdi elbette. Banu Alkan'ın Murat Tademir'i istediğinden daha çok hemde.
Hayat onlarsız çok çekilmez olmuştu. Çekilmezlik bir yana hayat yaşanır değildi artık. Dediğim gibi yaşamak istemiyordu.
Yine yağmur başlamıştı. Yağmurdan sonraki toprak kokusunu çok severdi. Ama böyle bir havada kaybetmişti en iyi iki arkadaşını...
Arabayı otobanda çılgınca süren gençler, fazlaca hata dolu cümleler bırakıyordu yola.
Hatalı sollama, hatalı sinyal hatalı, hatalı, hatalı... Yani olabilecek her şey hatalı. Zaten en büyük hata arterlerde afyom dolaşırken araba kullanmak değil miydi? Ya sonra ? olanlar oldu... bildik son. Arabadakiler hayatlarını kaybettler ve yeni bir hayat bulmak için uzunca bir yolculuğa çıktılar. Ama sadece bir kişi kurtuldu. O da en iyi iki arkadaşını kaybetmişt zaten. Artık onlarsız hiçbir yere gidemez olmuştu. Ne bakkal Nazım'a, ne kasap Sadık'a, ne de o çok sevdiği hayatının başlığına gidemeyecektir artık... onlara anasından babasından daha yakındı. Markete traş bıçağı almak için giderken, sevgilisyle Beyoğlu havasına bürünen sokaklarda yürürken , yağmurlu havalarda islak bir coğrafyayı yaşarken bile onlar hep yanındaydı. İyi ve kötü gününde de...
O bundan sonraki hayatında hiçbir çıkış yolu olmadığını düşünüyordu. Yaşadığı bu kalabalık şehirde ne bir daha yağan yağmuru tekrar görmek istiyordu ne de yağmurdan sonra çıkan toprak kokusunu ciğerlerine kadar çekmeyi... çünkü böyle bir havada kaybetmişti en iyi iki arkadaşını. En iyi iki arkadaşının sinir uçları ölmüştü. Yürüyemiyordu onlarsız. Tabir_i caizse felç olmuştu. Sakat biriydi o kazadan sonra.
Evet onun en iyi iki arkadaşıydı kaval kemiği, baldırları yani bacakları ve onlarsızken yalnızlığının 4/5 ini harcamıştı. 1/5'i kalan ömründe her yağmurlu gecede bir parçada olsa mutlu olmak istiyordu.
HAYAL...
OLUM GELIR ONLARA
Neden olur cocuklar;depremlerde sellerde de olur cocuklar , ya ezilirler tas kolonlarin arasinda yada kapilirlar azginca akan sel suyuna .....
Kurtaramaz onlari hic bi kuvvet ve giderler olume yasamayi bile ogrenmeden .Aslinda onlar yikik binalarin,koprulerin,tasan irmaklarin kurbani degildir.Onlar insanlari plansiz yerlesim yerinde yasatan , her gun cogalan gecekondu yapimini engellemeyen (ki kendileri genelde devlet arazilerine villa yaparlar) yoneticilerin yada bizleri yonettigini dusunen aslinda cogunlugun sesi olmayanlarin kurbanidir.......
Ama sorumluyu bulmak onlari geri getirmez cunku olum donusu olmayan tek yoldur ..... ve gider kucucuk bedenler o yola yuzlerine aci bir saskinlikla....vee ardinlar agitlar yakilir ,feryat figan aglanir ama olmustur onlar ve duyamazlar geride kalan anne ,baba,kardeslerinin seslerini "aglamayin" diyemezler onlara ,donezmezler geri ve degistiremezler hicbiseyi .
Ama bizler degistirebiliriz eger olum uykusunda degilsek herseyii....
DIPNOT:en son yasanan sel felaketinde toplam 39 kisi hayatini kaybetti ve can verenlerin 17 si cocuktu...................
veeee Basbakan yaptigi bir aciklamada sel felaketini abartanlar oldugunu soyledi !!!!!!!!!
Oysa bilmezmiydi ki aci dustugu yeri yakar ve olum gelen her ev aciyla yanar.....
Gülbin Akın ( 2. Yazısı )
SEVGILIYE MEKTUP
Yuregimin sesi sana sesleniyorum taa uzaklardan,yildizlardan ,gunesten sesleniyorum sana ve bir sarki fisildiyorum kulagina ,beni nerede olursam oliyim duyacagini bilerek ve sana bakiyorum her gun aslinda aynada kendime baktigimi zannederek,cunku goruyorum gozlerimde seni ,ki bu hic silinmiyecek.
Yuregimin her atisinda seni duyuyorum,seni hissediyorum ,cunku sen yuregimin sesi ,nefesimsin biliyorum. Seni coookk ozluyorum ve kavusacagimiz gunu heyecanla bekliyorum.
Kavustugumuz an iste o an yagmur ansizin dinecek ve gokkusagi cikacak sahneye bizleri selamliyarak ,iste o an gunes daha guzel parlicak, biraz once yagan yagmura inat.......
Yuregimin sesi su an mevsim sonbahar ,aylardan kasim ;neredeyse tum agaclar yapraksiz,cirilciplak ,adeta huzunlu agaclar ama umutlu ...Cunku her son baharin sonunda er gec bir ilk bahar gelecektir ve ilkbaharda acar cicekler ,yeniden yesillenir agaclar ve o zaman unuturlar gecen sonbahar yapraklarinin nasilda dokuldugunu ......
Ve ben bu sonbahar yapraklarimi dokmuyorum ,direniyorum ,cunku biliyorum yagan yagmurun ,esen ruzgarin ardinda beni bekleyen bi gunes var ve Tanriya tesekkur ediyorum seni yarattigi icin beni gunessiz birakmadigi icin ...............
Gülbin Akın
|
|
|
Tüm yazarlarımız zorlu sınavlar sonucu özenle seçilmiştir..

Karalamalardan...
Sarı Çizmeler...
Yağmurlu bir Pazartesi....Beklenen yağmur...Islanmak hiç bukadar güsel olmamıştı...
Ben eskiden sevmezdim yağmurlu havaları.Çok eskilere gidince kendimce bi takım sebepler bulabiliyorum...
Şimdi tebessümle hatırlasamda aslında çokta iç açıcı anılarım yoktur gökten akan suyla..
Eskiden,yani ben çok küçükken yağmurlu ve karlı havalarda sarı uzun çizmeler giyerdik.Ayak bileğimizin hayli üstünde plastik sarı çizmeler...Her kötü havada babam şehre iner bize o sarı çizmelerden alırdı..renk hiç değişmezdi...Hep sarıydı...Fakat nasıl becerirdim bilmiyorum çizmelerimi hep yırtardım ben.Kalabalık bi aileniz varsa,tek geçim kaynağı tarım ve hayvncılıksa hele birde şehirden epey uzakta oturoyorsanız ikinci bir çizme isteme lüksünüz bek olmuordu.Bende çizmelerimi her yırttığımda(ki çoğunlukla ikinci hafta) bütün o yağmurlu havaları yırtık çizmelerle geçirirdim.Korkudan söyleyemezdimde,Eve her girdiğimde çizmelerimi saklardım ki annem görüp kızmasın:)Kış bitince görsede olurdu,nasılsa artık sarı çizmelere ihtiyacım yoktu,artık bahar gelecekti ve ben naylon ayakkabılarımı giyecektim:)
İşte o yağmurlu günlerde ıslak olan ayaklarımdanmıdır bilmem yağmuru sevmezdim ben.Şimdi düşününce tebesüm edebilmek güsel,zaten gülmemek elde değil düşünsenize mini minnacık bi kız çocuğu,yaklaşık 20santim bacaklarının yarısını sarı çizmeler kaplıyor,elleri minnacık,burnumda akardı arada bir annem güsel bakardı bize,temiz tutardı beni ama ne çare....Kırmızı küçük bir mont bembeyaz karlar arasında yuvarlanan sarı çizmeli bir çocuktum ben:))Ayakları ıslak sarı öizmeli bir kız cocuğu....
Bugün yine ıslandım,eşlik edenlerim vardı..Çoğu koşuştursada sen kaldın...Sende benimle beraber ıslandın..
Galata Köprüsünden geçerken buram buram balık ekmek kokusunu beraber soluduk,midyeye yanlışlıkla istiridye dediğimi yalnızca sen duydun,midye satacısının şaşkın bakışları altında katıla katıla beraber güldük sonra kaç zamandır gülmediğimizin farkındalığını yaşadık...Islanmak bukadar güselmiydi...Yağan yağmur sokaklar gibi kirlrtilmiş ruhlarıda temizlermi diye soruyorum sana....Bunun kişinin kendisine bağlı olduğunu söylüyorsun...Hoş sohpet...Hayata dair sarfedilmiş sözcükler...Ve yine kaç zamandır bukadar hesapsız bir sohpete dahil olmadığımızı farkediyoruz...
Sonra ofise geldik.Islak montlarımızı çıkardık.Ortalık ısınsı die kaloriferi yaktık.Kahve yaptık,icerisi dışarının soğukluğuna inat dahada ısındı.Radyoyu açtık.Erkan Oğur söylüyor''Ellerine ellerim değdiği zaman,ister ölüm olsun ister ayrılık,oy gelin gelin sevdalı gelin,öldürdün beni..''Kahvelerimizi aldık camın önüne geldik sohpet etmekteyiz.''Biliyormusun benim eskiden sarı çizmelerim vardı ama ayaklarım hep ıslaktı,zaten yağmuruda hiç sevmezdim ama......''diye devam eden bir dünya söz öbeği ve sonunda ''benim artık sarı çizmelerim yok biliyormusun:((''
60 dakika sonra kapı çalar,kapıda bir çift minik sarı çizme,benimkilerin aynısı...Çizmelerimi alıp iceri giriyoruz.Yeniden kahve...Kahve buharının arasından fitursuzca uzayıp giden İstiklal caddesini seyrederken dudaklarda aynı şarkı,birbirimize eşlik ediyoruz''oy gelin gelin,sevdalı gelin......''
Hayatı türkü tadında yaşayanlara selam olsun...
Dostça kalın btıpkı bizim gibi...(Zelal)
Çok hoşuma giden bir söz:''Cehennemde ateş yoktur,her insan ateşini bu dünyadan götürür''-Pir Sultan Abdal-
Zelalsongül
|
VAZGEÇ
Bugün sana yabancıyım yüreğim..
Düşünmeden dökmek istiyorum içimdekileri..
Belki biraz kırıl istiyorum bana..
Biraz üzül...
Biraz anla...
Vazgeç istiyorum,
Hayallerden...
Kimbilir !
Belki de benden...
Saçmalamak istiyorum alabildiğine...
Bağırmak, durup dururken..
Gülmek, nedensizce..
Tersine yaşamak istiyorum hayatı...
Anla işte !
Saçma ne varsa yapmak istiyorum kendimce...
Ve sende saçmala istiyorum acımasızca...
Belki de....
Gelişi güzel ağlamak istiyorum sana...
Her bir damla da bensizliğe alış istiyorum....
Alış ki kolay olsun gitmek..
Can yakmadan....
Yaralamadan...
Yalan !
Hiçbir gidiş, acısız gitmez....
Giderse ''o '' gitmek olmaz...
Ama sen git...
Ve öyle bir git ki,
Her adımda, senden değil kendimden vazgeçtiğimi hissettir acıyla...
Yüreğim
Sözün özü;
Vazgeç, saçmala ve git istiyorum izinsizce...
Ben gidemiyorum ...
Sen git işte !
Mail kutuma göndermiş Gülüm Gülşah'ım bu şiiri ve ne dedi biliyormusunuz?''Eğer içinde bulunduğum durumu yazıya dökseydim muhtemelen bundan çok farklı şeyler yazmazdım..''
Sonra düşündüm bu haftaki yazıma ne yazabilirim diye,aslında aklımda bissürü konu vardı.Yeni Reis-i Cumhurumuz ve First Lady'si,sokak çocukları,ekonomik bağımsızlık ve kadınlar,hayatımdaki karekterler,erkekler,ihanet,yalan...vs.vs.Lakin Gülşah öyle bir girdiki kanıma sadece bu şiiri yazmam gerektiğine karar verdim.Öyle çok anlatmıştı ki bu şiir insan olma halimi ve öyle güzel...Sadece bunu paylaşmak istedim sizinle..Gülşah yani şiiri gönderen arkadaşım..Duygusal,naif,gerçek anlamda bir dost,halden anlayan,yüreği temiz arkadaşım iyiki varsın.....
Günbe gün yozlaşmaya yüz tutmuş bir toplumda,hayatı sadece kendinden ve kendi mutluluğundan ibaret zanneden,gözünün içine baka baka ''konuşur gibi yalan söyleyen'',''başkalarına öğretecek çok şeyi olup başkasından öğrenecek hiçbişeyi olmadığına inanan'',yaptığı her davranışa kendi mantığına göre bir kılıf uyduran,duyguları hiçe sayıp telef eden,insanı insanlıktan soğutan,güven duygunu yerlebir eden,sevgi denen olguyu dahi sorgulamana sebep olan,''gizlemek'' adı altında dahil olduğunu düşündüğün yaşaman aslında koca bir yalan olduğunu hissettiren,senin için mücadele ettiğini düşünürken başkası için efor sarfettiğini öğreten,başından beri aslında hiç bir planında olmadığının farkına vardıran nice gamsızın içinde Gülşah gibi doğru dürüst insanların varlığı hala umut etmek için,birkez daha inanmak için inanılmaz güzel...O ve onun gibiler en umutsuz durum karşısında dahi ''benim hala umudum var'' dedirtebiliyor...Ne mutlu bize ki hala onun gibiler var...Ve ben eminim onun gibiler saklandıkları,korundukları kabuklarından bi gün sonsuza dek çıkacaklar...Hayat onlarla çok daha güzel olacak...
İyiki hayatımızdasın canım iyiki hayatımızdasın:))
Yarin yanağından gayrı her yerde buluşmak dileğiyle:)
Dostça kalın:)
(Zelalsongül
|
|
|
|
 |
|
|
|
|